İsrail Anlatılarını Sorgulamak
Profesör Norman Finkelstein, özellikle Joan Peters'ın Ezelden Beri (From Time Immemorial) gibi eserlere yönelik eleştirisi aracılığıyla, "halksız bir toprak" kavramı gibi kurucu mitleri ve Filistin demografisinin yanlış temsilini yapısöküme uğratarak egemen İsrail tarih anlatılarına titizlikle meydan okur. Finkelstein ayrıca, "Yeni Tarihçiler" akımının çalışmalarına dayanarak, 1948 Nekbesi ve 1967 Altı Gün Savaşı'na dair İsrail anlatılarını derinlemesine inceler ve bu anlatıların yalnızca savunma eylemlerini göstermek yerine, sistematik Filistinli yerinden edilmesini ve İsrail'in kendi yayılmacı amaçlarını gizlediğini ileri sürer. Finkelstein'ın çalışmaları, tarihsel kanıtlarla dürüst bir yüzleşmenin İsrail-Filistin çatışmasını anlamak için elzem olduğunu vurgular. Tarihsel anlatıların, İsrail politikalarını meşrulaştırmak ve Filistinlilerin haklarını inkâr etmek için nasıl kullanıldığını gözler önüne sererek, barışın bir ön koşulu olarak daha adil ve kapsamlı bir tarihsel anlayışa sahip olunması çağrısında bulunur.
5/8/20244 min oku


İsrail Anlatılarına Meydan Okumak
Bölüm I: Çatışmanın Tarihsel Kökenleri ve "Topraksız Bir Halk İçin Halksız Bir Toprak" Miti
Siyonist hareketin ve daha sonra İsrail Devleti'nin desteklediği en temel tarihsel anlatılardan biri, "topraksız bir halk için halksız bir toprak" fikriydi. Bu anlatı, Siyonist göçmenlerin gelişinden önce Filistin'in büyük ölçüde boş, gelişmemiş ve belirgin bir ulusal kimliği olmayan bir toprak olduğunu iddia ediyordu. Profesör Finkelstein, İsrailli ve Batılı akademisyenlerin eserleri de dahil olmak üzere çok sayıda tarihsel kaynağa dayanarak bu iddiaya şiddetle karşı çıkar.
Finkelstein, 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında Filistin'in kendi tarımı, ticareti ve kültürü olan dinamik bir toplum olduğunu gösterir. Arap Filistin nüfusu yalnızca sayıca önemli olmakla kalmıyor, aynı zamanda filizlenmekte olan sosyal ve ekonomik yapılara da sahipti. Finkelstein, bu tarihsel gerçekliği göz ardı etmenin, Filistinlilerin kendi toprakları üzerindeki haklarını gayrimeşru kılmanın temelini oluşturduğunu ve onların mülksüzleştirilmesini meşrulaştırmanın yolunu açtığını savunur.
Bu bağlamda Finkelstein, 1980'lerde yayımlanan ve İsrail destekçileri tarafından büyük beğeni toplayan Joan Peters'ın Ezelden Beri (From Time Immemorial) kitabını titiz bir eleştirel analize tabi tutmuştur. Peters, 20. yüzyılda Filistin'de yaşayan Arapların çoğunluğunun, Siyonistlerin yarattığı ekonomik fırsatları aramak için gelen yeni göçmenler olduğunu iddia ediyordu. Finkelstein, Peters'ın atıf yaptığı kaynakları dikkatle inceleyerek ve demografik kanıtlar sunarak bu iddiaların temelsiz olduğunu, veri tahrifatına ve kaynakların seçici kullanımına dayandığını göstermiştir. Finkelstein'ın, ünlü bir şekilde "aldatmaca" (diğer bağlamlarda "büyük bir aldatmaca") olarak nitelendirdiği Peters'ın kitabını ifşa etmesi, bu özel anlatının gözden düşürülmesinde ve daha genel anlamda Filistinlilerin tarihsel varlığını inkâr etme çabalarının sorgulanmasında çok önemli bir rol oynamıştır.
Bölüm II: Nekbe ve 1948 Savaşı'na Dair İsrail Anlatısı
Filistinlilerin "Nekbe" (Felaket) olarak adlandırdığı 1948 savaşı ve sonuçları, Finkelstein'ın tarihsel eleştirisinde bir başka odak noktasını oluşturur. Bu savaşa ilişkin resmi İsrail anlatısı, tipik olarak Arap istilasına karşı meşru müdafaayı ve Filistinlilerin evlerinden gönüllü olarak veya Arap liderliğinin teşvikiyle ayrıldığını vurgular.
Finkelstein, kendileri de İsrail arşiv belgelerine erişimi olan Benny Morris, Ilan Pappé ve Avi Shlaim gibi İsrailli "Yeni Tarihçiler"in çalışmalarına atıfta bulunarak bu anlatının ciddi ölçüde eksik ve yanıltıcı olduğunu gösterir. O, Filistinlilerin sistematik ve yaygın bir şekilde sürülmesinin, Yahudi çoğunluğa sahip bir devlet yaratmak için önceden tasarlanmış bir planın parçası olduğunu veya en azından Siyonist liderlik politikalarının öngörülebilir bir sonucu olduğunu vurgular. Finkelstein, 700.000'den fazla Filistinlinin yerinden edilmesine ve ardından evlerine dönmelerinin engellenmesine yol açan katliamlara, yıldırma politikalarına ve askeri operasyonlara dikkat çeker.
Ayrıca "gönüllü kaçış" anlatısına da karşı çıkarak, birçok durumda Filistinlilerin doğrudan askeri baskı ve tehdit altında evlerini terk etmek zorunda kaldıklarını gösterir. Finkelstein'a göre, resmi İsrail tarih yazımında Nekbe'nin görmezden gelinmesi veya önemsizleştirilmesi, Filistin halkının başına gelen ve günümüzdeki pek çok sorunun temelinde yatan felaketin tarihsel ve ahlaki sorumluluğundan kaçma girişimidir.
Bölüm III: 1967 Altı Gün Savaşı ve Meşrulaştırıcı Anlatıların Devamı
1967 Altı Gün Savaşı ve İsrail'in Batı Şeria, Gazze Şeridi, Golan Tepeleri ve Sina Yarımadası'nı işgal etmesi, çatışmada bir başka dönüm noktası oldu. Egemen İsrail anlatısı bu savaşı da Arap devletleri tarafından yakın bir yok edilme tehdidine karşı yapılmış bir savunma savaşı olarak tasvir eder.
Finkelstein, o döneme ait askeri analizlere ve İsrailli yetkililerin ifadelerine referans vererek bu anlatıya da şüpheyle yaklaşır. Gerilim yüksek olsa da, Arap askeri tehdidinin iddia edildiği kadar yakın veya varoluşsal olmadığını ve askeri üstünlüğünün farkında olan İsrail'in savaşı başlattığını savunur. Ona ve bazı diğer tarihçilere göre, bu savaşın amacı yalnızca savunma değil, aynı zamanda toprak genişletme ve Siyonist hedefleri tamamlama amacını da içeriyordu.
Finkelstein ayrıca işgalin sonuçlarına ve işgal altındaki topraklarda Filistin haklarının ihlal edilmesine de değinerek, "güvenlik" anlatısının yerleşim yeri inşasını, topraklara el konulmasını ve Filistin direnişinin bastırılmasını meşrulaştırmak için nasıl kullanıldığını gösterir. Bu anlatıların, işgalin gerçekliğini ve sömürgeci doğasını gizlediğini vurgular.
Sonuç: Finkelstein'ın Tarihsel Eleştirisinin Önemi
Profesör Norman Finkelstein'ın İsrail tarih anlatılarına meydan okuyan çalışmaları, hayati bir öneme sahiptir. Akademik titizlik ve ahlaki cesaretle, İsrail politikalarını meşrulaştırmak ve Filistinli haklarını inkâr etmek için kullanılan propaganda ve mit yaratma katmanlarını aralamıştır. Onun eleştirisi, yalnızca çatışma tarihinin daha derin ve hakkaniyetli bir şekilde anlaşılmasına katkıda bulunmakla kalmaz, aynı zamanda adil ve kalıcı bir barışa ulaşmanın da bir ön koşuludur. Tek taraflı ve çarpıtılmış anlatılar kamusal söyleme ve siyasi karar alma süreçlerine hâkim olduğu sürece, karşılıklı anlayış ve diğer tarafın acılarının ve haklarının tanınması olasılığı ulaşılmaz kalacaktır.
Finkelstein, tarihsel kanıtlara ve belgelere bağlılığı vurgulayarak, tarihin nasıl bir güç ve baskı aracına dönüşebileceğini, ancak aynı zamanda nasıl bir özgürleşme ve adalet aracına da dönüştürülebileceğini gösterir. Onun egemen İsrail anlatılarına meydan okuması; eleştirel düşünmeye, ön kabulleri yeniden gözden geçirmeye ve ilgili tüm tarafların, özellikle de mağdurların seslerini yansıtan bir tarih yazma çabasına bir davettir.