

Norman Finkelstein'ın "Arap-İsrail Çatışması: İmaj ve Gerçeklik" Kitabının Özeti
Giriş:
Norman Finkelstein'ın "Arap-İsrail Çatışması: İmaj ve Gerçeklik" adlı eseri, bu uzun süreli anlaşmazlığı analiz eden, tartışmalı ancak titizlikle araştırılmış bir çalışma olarak öne çıkmaktadır. Kendisi de Holokost'tan kurtulan Yahudi bir ailenin çocuğu olan Finkelstein, bu kitapta, tarihsel belgeleri titizlikle inceleyerek, başta İsrail ve Batı yanlısı olanlar olmak üzere resmi ve egemen anlatılara meydan okumayı amaçlar. İnşa edilmiş "imaj"ın ardında gizlendiğine inandığı "gerçekliği" ortaya çıkarmayı hedefler. Temel amacı, "Siyonist mitolojiler" olarak adlandırdığı olguları ifşa etmek ve bu çatışmanın tarihine ve doğasına ilişkin kanıtlara ve uluslararası hukuka dayanan bir yorum sunmaktır.
Birinci Bölüm: Siyonizmin Kökenleri ve "Halksız Bir Toprak" Efsanesi
Finkelstein, ilk bölümlerde Siyonist hareketin kökenlerine iner. Siyonizmi, temel amacı Filistin topraklarını ele geçirmek ve Yahudi çoğunluğa sahip bir Yahudi devleti kurmak olan sömürgeci-yerleşimci bir hareket çerçevesinde analiz eder. Bu hedefin, doğası gereği yerli Arap Filistin nüfusunun varlığı ve haklarıyla çeliştiğini savunur.
Finkelstein, Filistin'in "topraksız bir halk için halksız bir toprak" olduğu düşüncesine şiddetle karşı çıkar. İlk dönem Siyonist raporlarına ve diğer kaynaklara atıfta bulunarak, Siyonist liderlerin en başından beri Filistin'in önemli bir Arap nüfusuna sahip olduğunun farkında olduklarını gösterir. Ancak bu gerçeği ya görmezden gelmişler ya da bu nüfusu "transfer" etmenin veya uzaklaştırmanın yollarını aramışlardır. İlk Siyonist liderlerden (Theodor Herzl ve David Ben-Gurion gibi) alıntılar yaparak, onların "Arap sorunu"nun farkında olduklarını ve bu sorunu çözme planlarını ortaya koyar.
İkinci Bölüm: 1948 Savaşı (Nakba) – Savunma İmajına Karşı Sürgün Gerçekliği
Kitabın merkezi tezlerinden biri, 1948 savaşının ve bunun Filistinliler için "Nakba" (Büyük Felaket) olarak bilinen feci sonuçlarının analizidir. Finkelstein, savaşı Arapların başlattığı ve Filistinlilerin Arap liderlerinin çağrısı üzerine topraklarını terk ettiği yönündeki hakim İsrail anlatısına meydan okur.
İsrailli "Yeni Tarihçiler"in (Benny Morris, Ilan Pappé ve Avi Shlaim gibi) çalışmalarından ve İsrail'in kendi arşiv belgelerinden yararlanarak şu iddiaları öne sürer:
İsrail'in Askeri Üstünlüğü: Güçlü Arap ordularıyla karşı karşıya kalan küçük, savunmasız bir İsrail imajının aksine, Finkelstein (ve Yeni Tarihçiler), Yahudi güçlerinin örgütlenme, silahlanma (özellikle savaşın ilerleyen aşamalarında) ve motivasyon açısından önemli avantajlara sahip olduğunu gösterir.
Örgütlü Sürgün: Filistinli nüfusun yerinden edilmesinin (yaklaşık 750.000 kişi) önemli bir kısmı, İsrail'in askeri operasyonları ve kasıtlı sürgün politikalarının doğrudan bir sonucuydu. Filistin'in geniş bölgelerinin etnik temizliği için bir taslak olduğunu savunduğu "Dalet Planı"na (Plan D) işaret eder.
Mültecilerin Geri Dönüşüne Karşı Çıkma: Savaştan sonra İsrail, Filistinli mültecilerin evlerine ve topraklarına geri dönmesine şiddetle karşı çıkmış ve mülklerine el koymuştur. Finkelstein'a göre bu, uluslararası hukukun ve BM kararlarının (194 sayılı karar gibi) açık bir ihlaliydi.
Finkelstein, 1948 savaşının "gerçekliğinin" mucizevi bir savunma değil, asgari bir Arap nüfusuyla azami toprak elde etmeye yönelik başarılı bir operasyon olduğunu vurgular.
Üçüncü Bölüm: 1967 Savaşı ve İşgal – Güvenlik İmajına Karşı Yayılmacılık Gerçekliği
Finkelstein, İsrail'in 1967 Altı Gün Savaşı'nın Arap devletleri tarafından yakın bir yok edilme tehdidine karşı yapılmış önleyici ve savunmacı bir savaş olduğu anlatısını da çürütür. İsrailli yetkililerin (Menachem Begin, Moşe Dayan ve Yitzhak Rabin gibi) ve askeri analistlerin açıklamalarına atıfta bulunarak, İsrail'in 1967'de varoluşsal bir tehditle karşı karşıya olmadığını; aksine, savaşın toprak genişlemesi ve Siyonist hedeflerin gerçekleştirilmesi için bir fırsat sunduğunu ileri sürer.
Bu savaşın birincil sonucu Batı Şeria, Gazze Şeridi, Doğu Kudüs, Golan Tepeleri ve Sina Yarımadası'nın işgali oldu. Finkelstein, bu toprakların işgalinin ve özellikle İsrail'in bu topraklarda yaptığı geniş çaplı yerleşim inşaatlarının, uluslararası hukukun (Dördüncü Cenevre Sözleşmesi dahil) bariz bir ihlalini oluşturduğunu vurgular. Yerleşimlerin güvenlik ihtiyaçlarına bir yanıt olduğu "imajını" reddeder ve bunları, işgal altındaki topraklar üzerinde kalıcı kontrol sağlama ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını engelleme aracı olarak görür.
Dördüncü Bölüm: Meşrulaştırıcı Anlatıların Eleştirisi ve Mitten Arındırma
Kitabın önemli bir bölümü, Finkelstein'ın görüşüne göre İsrail politikalarını meşrulaştırmaya ve Filistinlilerin haklarını gayrimeşru kılmaya hizmet eden eserlerin eleştirisine ayrılmıştır.
Joan Peters'in "From Time Immemorial" Kitabının Eleştirisi: Finkelstein, Peters'in tartışmalı kitabındaki, Filistin'in Arap nüfusunun büyük bir kısmının 19. ve 20. yüzyıllarda komşu ülkelerden göç ettiğini ve dolayısıyla Filistinlilerin bu topraklarda derin kökleri olmadığını ima eden iddialarını titizlikle inceler ve çürütür. İstatistiki ve tarihsel kanıtlar sunan Finkelstein, bu iddiayı Filistinlilerin anavatanları üzerindeki hak iddiasını baltalamak için tasarlanmış "akademik bir sahtekarlık" olarak nitelendirir.
İsrailli "Yeni Tarihçiler"le Diyalog ve Eleştiri: Finkelstein, geleneksel Siyonist anlatılara meydan okumak için Yeni Tarihçiler'in bulgularını kullanırken, aynı zamanda onlardan bazılarını (özellikle sonraki çalışmalarında Benny Morris'i) kendi araştırmalarının mantıksal sonuçlarına sadık kalmadıkları veya nihayetinde bir şekilde İsrail politikalarını meşrulaştırdıkları için eleştirir. Bu tarihçilerden bazılarının, ilk ifşaatlarına rağmen, Siyonist çerçeveyi tam olarak aşmaktan ve İsrail'in Filistinlilere karşı tüm sorumluluğunu kabul etmekten çekindiğine inanır.
Beşinci Bölüm: Barış Süreci, Uluslararası Hukuk ve Geleceğe Yönelik Beklentiler
Finkelstein, barış süreçlerini (Oslo Anlaşmaları gibi) adil bir barışa giden yollar olarak değil, çatışmayı yönetme ve İsrail'in Filistinliler üzerindeki hakimiyetini pekiştirme araçları olarak gördüğü için şiddetle eleştirir. Bu süreçlerin, özellikle mültecilerin geri dönüş hakkı ve yaşayabilir, bağımsız bir devlette kendi kaderini tayin etme hakkı gibi temel Filistin haklarını göz ardı ettiğini savunur.
Çatışmaya adil bir çözüm bulunmasının temeli olarak uluslararası hukuka ve BM kararlarına (Güvenlik Konseyi'nin 242 ve 338 sayılı kararları ve Genel Kurul'un 194 sayılı kararı gibi) güçlü bir vurgu yapar. Finkelstein'ın bakış açısına göre, adil bir çözüm şunları içermelidir:
1967 sınırlarına uygun olarak Filistin topraklarındaki işgalin sona erdirilmesi.
Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme hakkının tanınması ve başkenti Doğu Kudüs olan, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde bağımsız bir Filistin devletinin kurulması.
Geri dönüş hakkı veya adil tazminatı içeren BM'nin 194 sayılı kararına dayalı olarak Filistinli mülteci sorununun çözülmesi.
Finkelstein, Amerika Birleşik Devletleri'nin çatışmadaki rolünü derinden eleştirir ve onu, İsrail politikalarının ana destekçisi ve adil bir barışa ulaşmanın önündeki bir engel olarak tanımlar. ABD'nin İsrail'e koşulsuz desteğinin, onun uluslararası hukuku hiçe saymasını ve eylemlerinden dolayı hesap vermekten kaçmasını sağladığını iddia eder.
Kitabın Sonucu:
Norman Finkelstein, "Arap-İsrail Çatışması: İmaj ve Gerçeklik" kitabında, İsrail ve destekçileri tarafından sunulan (savunma, güvenlik ve demokrasiye dayalı) "imaj" ile tarihsel ve sahadaki (sömürgecilik, işgal, yayılmacılık ve insan hakları ihlalleriyle karakterize olan) "gerçeklik" arasındaki derin uçurumu göstermeye çalışır. Sadece bu gerçeği kabul ederek ve uluslararası hukuk ilkelerine bağlı kalarak sürdürülebilir ve adil bir barışın sağlanabileceğini savunur. Kitabı, egemen anlatıların eleştirel bir şekilde yeniden incelenmesine ve ana akım analizlerde genellikle göz ardı edilen tarihsel ve hukuki kanıtlara dikkat edilmesine yönelik bir davettir. Finkelstein, özellikle Batı'daki kamuoyunun bu "gerçekliği" anladığında, politika değişiklikleri ve Filistinliler için adalete yönelik bir hareket için baskı uygulayabileceğine inanmaktadır.
Kitabın Kilit Noktaları ve Ana Mesajları:
Sömürgeci Bir Proje Olarak Siyonizm: Popüler anlatının aksine Siyonizm, başlangıcından itibaren toprak elde etme ve yerli nüfusu yerinden etme amacıyla tasarlanmıştır.
Nakba'da İsrail'in Sorumluluğu: 1948'de Filistinlilerin yerinden edilmesi, büyük ölçüde İsrail'in askeri eylemlerinin ve kasıtlı politikalarının bir sonucudur.
İsrail Savaşlarının Yayılmacı Doğası: İsrail'in büyük savaşları (özellikle 1948 ve 1967), tamamen savunma amaçlı değil, toprak genişletme fırsatlarıydı.
Uluslararası Hukukun Önemi: Çatışmanın çözümü, BM kararlarına ve uluslararası hukuk ilkelerine dayanmalıdır.
Mit Üretimi ve Propaganda Eleştirisi: Çatışma hakkındaki yaygın anlatıların çoğu, İsrail politikalarını meşrulaştırmak için oluşturulmuş mitlerdir.
ABD Desteğinin Yıkıcı Rolü: ABD'nin İsrail'e koşulsuz desteği, adil bir barışa ulaşmanın önündeki temel engeldir.